Son Haberler

Kreşe başlıyorum!

Daha iki buçuk yaşındaydın bebeğim. Küçücüktün aslında. Senin kadar masum, dünyadan bir haber biri daha katıldı aramıza. Ve sen... Büyüdün, büyümek zorunda kaldın, çünkü artık abi olmuştun. Neler yaşadın içinde kim bilebilir? Zamanla, koskocaman, içinden cıvıltısı eksik olmayan dünyanı daralttın, bizleri de oradan uzaklaştırdın. Önce beni sonra Onu seven diğerlerini sildin tek tek. 

İçindekileri belli etmemek için çırpındığını, gün geçtikçe daha çok hasta olduğunu, kalbinin acıdığını çok iyi anlıyorduk ama tek ilacı maalesef ki zamandı kuzucum. Hırçınlaştın sonra, bizim için sevindiriciydi bu. Olması gereken sürece girmiştin. İçinin dışa yansıması, kalbinin artık doldukça kabına sığamayıp taşması. Yaralarını sarmak için önce kanaması gerekiyordu ve kapılarını açtın sonunda.  

Çocukluğun getirdiği şeyler...Oyun oynamak, kitap okumak, ilgilenilmek, beğenilmek... İstediğin sadece bunlar biliyorum. İfade edemesen de bir türlü istediğin gibi, eskisi gibi olamayan, ve aslında asla da olamayacak olan ilişkimize küsüşün, bizi ne kadar üzüyordu. Ama ilgi bekleyen, bambaşka ihtiyaçlara sahip biri daha vardı artık. Öfken büyüdükçe büyüdü ve verdiğin zarar, öyle bir boyuta geldi ki, nefesini bulunduğu odada hissetse ağlamaya başlayan bir bebek oluşuverdi aylar içerisinde. Kardeşi olan herkes mi böyleydi yoksa sen mi çok ağır geçirecektin bu evreyi? Her şeyi derinden yaşayacak kadar merhametli ve akıllı olmak zorunda mıydın? İçinden çıkamadığımız bir çok soru. Sorular cevapsız, sorunlar o günler için içinden çıkılmaz...

Derken birbirimize olan saygımızı daha fazla yitirmemek için kreş fikri çıktı ortaya. Hiç istemiyordum oysa. Zaten ömür boyu okuyacaktın, ne gerek vardı şimdiden kreşe gitmene, nereden çıktı bu kreş fikri? Bu fikre önce kendimi alıştırmam bile neredeyse bir ayımı aldı. Öğle uykusunda seni seyredemeyecek miydim yani? Canım istediğinde öpemeyecek, koklayamayacak mıydım? Sen anne dediğinde, hangi kollar saracaktı seni? Ya bağırırlarsa, ya kaş göz ederlerse... Dayanamazdın ki sen... öyle naif, öyle duygulu, öyle merhametlisin ki. Dayanamazdı o koca yüreğin... 

Aklımdan neler geçirdiğimi bir bilebilsen... Ama yoktu işte çıkış. Zaman yirmi dört saatti ve ben o yirmi dört saatin tamamını da sana versem, bir türlü olmuyordu. Ufağın vebali, senin vicdanın arasında gitgellerle birlikte okul yollarını tuttuk. Beğenmedim, hiç birini. Bahaneler arıyordum kendime. Karanlık, pis, ilgisiz, aşırı...Öyle temizliği, yemeği çok da önemseyen biri değilim oysa ki, bilirsin. Kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş derler. Tam da hayallerimdeki gibi bir okulla karşılaştırdı beni Rabbim. Sonra seni de götürdüm, gözlerinin  ışıltısına bakmak için. Hoşuna gitmişti belli, nereye bakacağını şaşırdın. 

Çok geniş bir alanda, tek kata yayılmış, tertemiz, yeni bir anaokulu. Öğretmenlerin tek derdinin hayırlı bir insan yetiştirmek olduğu bir yer. Hani insanın içini gereksiz bir sevinç kaplar ya, tuhaf bir güven duyarsın ya, işte adımımı attığımda ben o hislerle doldum. Ve şükür ki hislerim beni sen ilk dönemden mezun olurken bile yanıltmadı...

Hiç unutmuyorum, hala dün gibi. 9 Şubat 2015...


 İlk gün

seninle birlikte gittiğimden dolayı rahat görünüyorsun

Ve çıkış. Artık bir ömür sürecek olan evden çıkışlar başladı...

Bu senin ilk okul günün. Heyecanlı, meraklı. O kadar çok anlatılacak şey var ki. Hepsini toparlamak çok zor. Yaklaşık bir ayı, annem gelsin diyerek neredeyse dış kapıda ağlayarak, öğle uykuları uyumayarak geçirdin. Akşamları eve gelince gayet huzursuz, mutsuz ve uyumadığından dolayı yorgundun. Melda öğretmenin taktikleri sayesinde sonunda okuluna uyum sağladın ve sorunsuz bir şekilde devam ettin. Öğretmenin şimdiye kadar kendisini en çok zorlayan iki öğrenciden biri olduğunu söyledi. Kararlılığına, dediğim dedik hallerine sevinmeli miyim yoksa üzülmeli mi bilemedim:)

Okulun tam anlamıyla maskotusun. Herkesin ağzında bir 'Anıl Terem' Boyundan büyük laflarıyla, kendini zorla ısırtan Anıl Kerem. Kime sorsan Anıl Kerem. Maşallah sana...

Aklımda kalan bir kaç anıyı da buraya yazayım. Sana anı kalsın...

- Yemekhaneye gidip yemekhane sorumlusuna ' Müdür gelmeden bana iki kaşık çokokrem versene ! ' deyişin
- İçinden ağlamak gelince, koşa koşa Fatma öğretmeninin yanına seni okuyup üflemesi için gidişin, :)
- Herkes kendi pandiflerini giyerken ayaklarını uzatıp sınıftaki kızlara kendi pandif giydirtişin,
- İnatlaşıp, öğretmenin seni artık görmezden gelme taktiği uygulayınca, ' Ama ben burdayım bak, aşağıya bak ' deyişin,
- Yemekhanede, haftalık fazla gelen havucu rendeleyen yemekhane teyzesi, çocukların sevmeyeceğini düşünerek sadece öğretmenlere birer kaşık koymuş. ' Neden bizde yok, bundan sonra sizin tabaklarınızda ne varsa ben de istiyorum! ' diye sınıfı örgütleyişin,
- Tatlı asiliğin, yandan yandan, istemem yan cebime koy gülüşün... Neler neler...

İnan çok seviliyorsun, çok acayip bir enerjin var. Rabbim seni korusun...



Ana giriş holü


Serbest oyun odası


            3-4 yaş Balıklar sınıfındasın


Çıkış vakti gelmiş bile

Uykudan yeni uyanmışsın, belli... İkindi kahvaltısı

Aylar sonra nihayet uyku saatinde uyku odasındasın, bir saatlik kısacık bir uyku ama zinde tutmaya yeter de artar bile

En sevdiğim hallerin. İstemem yan cebime koy pozları

Sınıfta serbest zaman
Biraz da etkinlik zamanı

Kafadan tayfa

Gülen yüzleriniz hiç solmasın, Ömür boyu şimdiki gibi tertemiz kalın inşallah...






Anıl Keremce haller

Bahçe parkı


Sabah sporu

Sene sonu gösterisine hazırlanırken


ANNESİNİN KUZUSU, BAHARI, ÇİÇEĞİ
ANNESİ ONU ÇOK, ÖPERMİŞ...SEVERMİŞ...




0 Yorum Yaz “Kreşe başlıyorum!